Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Her geçtiğimiz yıl daha da önemli hale gelen iki konudan bahsetmek gerekirse bunlardan biri İletişim Teknolojileri diğeri ise Computing’dir. Özellikle pandemi döneminde büyümeye devam eden ve neredeyse sektördeki hiçbir markanın zarar etmediği bir arenada savaşıyoruz. Bu savaş klasik sunucularla başlayıp, hiper bütünleşik mimarilere evrildi ve bu süre zarfında VMware, Citrix, Nutanix vb. firmalar özellikle sunucu teknolojilerinde devrim yaratacak Hypervisor’lar geliştirdi. İlk başlarda sunucuyu bir işletim sistemi üzerine kurup sanallaştırdık, sonra bu sanallaştırılmış sunucu üzerinde farklı işletim sistemlerinde sanal makineler kurduk ve bunları kullandığımız Hypervisor’ın kurallarına göre yönettik. Bu süre zarfında bulut teknolojileri o kadar gelişti ki artık mikro-servis mimarisinde hizmetler vermeye başladı. Tabii bu süre zarfında Container teknolojisi gelişti, beraberinde Docker ve Kubernetes konuşmaya başladık. Her ne kadar On-Prem yapılarda bu teknolojileri kullanabiliyor olsak da ağırlık olarak Hyperscaler’lara yöneldik. İşte tam olarak şu son dönemlerde kavga o kadar büyüdü ki, kimi insanlar klasik mimariyi savunurken kimisi niye sahip oluyoruz ki ihtiyacımız kadarını kullanır istediğimiz zaman tasımızı tarağımızı toplar gideriz dedi. Bu tartışmaya kimi insanlar ise kendi bulut altyapımı kurarım, hizmetlerimi oluştururum, hatta lokal sağlayıcı olurum dedi. Kimileri ise hybrid bir çözüme yönelirim, ister Cloud ister On-Prem kullanır performansı en üst seviyeye çıkarırım dedi.
Dünya çapında birçok büyük şirket bulut altyapısını tercih ediyor. Bu aslında önemli bir referans çünkü bu büyük şirketleri yöneten kalabalık ve deneyimli ekipler vardır. Bu ekipler sadece teknik ya da sürdürülebilirlik anlamında ölçümler yapmaz, maliyet analizi de yapar. Takdir edersiniz ki kimse zarar edeceği bir tercih yapmaz, hele ki büyük kuruluşlar.
Ön Ödeme Maliyeti: Neredeyse yoktur, olduğu durumlarda da göze gelmeyecek rakamlardadır. Altyapıdan sağlayıcı sorumludur ve müşteri yalnızca kullandığı kadarını aylık ya da yıllık olarak öder. Finansal açıdan bu modele kullandığın-kadar-öde denir. Altyapıyı yönetmek için teknik bir ekibe ihtiyaç yoktur, çoğunlukla hizmetin satın alındığı firmadan veya bu firmanın servislerinde yetkin ekibe sahip bir kurumdan danışmanlık alınır. Teknik bir ekip demek, bu ekibin insan kaynakları maliyetinden başlayarak işveren maliyetine kadar her şeyin şirket tarafından düşünülmesi, yönetilmesi ve karşılanması demektir.
Kurulum: Uygulamaların kurulumu ya da verilerin işlenmesi hususu şirket dışındaki bir kaynakta gerçekleştiği için 7×24 destekten tutun da kesinti yaşanması durumunda oluşacak maddi zararlara kadar tüm sorumluluk sağlayıcıya aittir. Bu da şirket üzerindeki iş yükünü azaltarak sağlayıcıya yükler.
Veri Güvenliği: Yıllar içerisinde bulut sağlayıcıları veri güvenliği konusunda kendisini kanıtladı ve birtakım global regülasyonlara uygun hale geldi. Müşteri-Sağlayıcı arasında paylaşılan bir anahtar ile aradaki iletişim sağlandı. Kimisine göre bu bir güvenlik önlemi, kimisine göreyse şirketi dışında başka bir şirketin bu verileri biliyor olması bir güvenlik ihlali. Şirket içerisindeki sistem odasına mı yoksa bir bulut sağlayıcısına sızmak mı diye bir soru sorarsanız cevabı bulabilirsiniz.
Erişilebilirlik: Birden fazla noktada veri merkezlerine sahip oldukları için olası bir kesinti/felaket durumunda neredeyse kesinti vermeden bir başka noktadan hizmet almaya devam edebilirsiniz.
İlk Alım Maliyeti: Cloud’da böyle bir konu yoktur, kullandığınız kadar ödeyeceğiniz için istediğiniz zaman bırakır istediğiniz zaman devam edersiniz. Bu da size özgürlük tanır, buna ek olarak tek seferde 500k usd ödemek yerine aylık 5-10k ödeyerek operasyonlarınıza devam edebilirsiniz.
Şirket İhtiyaçları: Ölçekleme yaparken her zaman şirketin o anki ihtiyaçlarını göz önünde bulundurursunuz. Fazladan kaynak tutmak, kullanmadığınız kaynakların bedelini ödemek zorunda kalmazsınız. Ödediğiniz kadar büyürsünüz.
Uzun Vadede Maliyet: Tabii ki sahip olma maliyeti uzun vadede fiyat avantajı sağlar. Bunun sebebi ise, buluttaki her şeyin en güncel versiyonda olması gerekir, buna donanımlar dahil. Bu da sağlayıcıya birtakım maliyetler çıkardığı için ona göre bir fiyat politikası uygulanır. Örnekle: fiyatı 600K olan bir arabayı ayda 15K gibi bir rakama filo şirketinden 36 ay kullanmak şartı ile aylık ödeme yaparak kiralayabilirsiniz. Halbuki aynı araca ayda 15K ödeyerek 40 ayda sahip olabilirsiniz lakin böyle bir şey ne yazık ki mümkün değil. Araç fiyatının belli bir tutarını peşinat (upfront) olarak ödemeniz gerekir. Ama ben bu aracı 36 ay değil 46 ay hatta 56 ay kullanacağım diyorsanız, sahip olmak en doğrusu olacaktır.
Özelleştirme: Bulut sağlayıcılarının altyapıları endüstriyel standartlarda olduğu için hemen hemen hepsi farklı üreticilerin benzer konfigürasyonlarına göre oluşturulur. Bunun sebebi bir kişiye hizmet verecek olmaları değil, bin kişiye hizmet verecek olmalarıdır. Şirket içerisinde kurulan altyapıda ise doğrudan şirket ihtiyaçları belirlenerek ona uygun özelleştirme yapılır.
Regülasyonlar: Özellikle kamu kurumlarıyla iş yapıyorsanız, bulut teknolojisine asla sıcak bakmadıklarını hatta Office 365’i bile son birkaç yıldır konuşmaya başladıklarını ve geçiş yaptıklarını görebilirsiniz. Ülkelerin kendi içlerinde birtakım denetimleri vardır, bu denetimlerin asıl amacı şirket verilerinin hiçbir şekilde üçüncü parti bir yerde barındırılmıyor veya işlenmiyor olmasıdır. Özel şirketler bu konuda biraz daha tercih yapma esnekliğine sahipken, Finans şirketleri ve Kamu kurumları için tüm altyapının On-Prem’de olması gerekmektedir.
Şirkete Özel Uygulamalar: Şirketlere ait uygulamaların birçoğunun bulut tarafında desteği yoktur. Bu yüzden On-Prem’e yatırım yaparak şirket uygulamalarını daha iyi kaynaklar üzerinde barındırır ve dağıtırlar.
Arama Kararı: Şirketiniz ciddi bir dava ile karşı karşıya ise ve hakkınızda arama kararı çıkmışsa, kolluk kuvvetleri ile bazı elektronik donanımları paylaşmanız gerekebilir. Cloud kullanıyorsanız bu durum neredeyse imkansızdır, hiçbir kolluk kuvvetine “…. Lokasyonunda … veri merkezi var git onlardan diski iste” diyemezsiniz. Bu kulağa bir avantaj olarak gelse de aslında dezavantajdır ve aleyhinize kullanılabilir. Bu yüzden Cloud servislerinde bazı dokümanları depolayacaksanız öncesinde birtakım hukuki şartları yazılı olarak tamamlamalısınız.
İnternet Erişimi: On-Prem’in kulağa komik gelen en büyük avantajlarından biri anlık müdahale edebilmektir. Evet internetsiz ortam mı kaldı artık diyebilirsiniz ama herhangi bir “emir” doğrultusunda yurt dışına çıkışlarınız kapatılırsa veya bant genişliği kısıtlaması getirilirse bu Cloud servislerine erişiminizi zorlaştıracaktır.
Şişebilecek Maliyetler: Cloud servisleri kullanırken özellikle de depolama tarafında bazı kurallar oluşturursunuz ve servis size sormadan ihtiyaç dahilinde büyür. Bunu bir uzmanın ölçekleyebilmesi ve ölçebilmesi için belli başlı policyleri uygulaması gerekir. Aksi durumda bir sabah uyanırsınız ve aylık consumption bedelinize bir gecede ulaştığınızı görürsünüz.
Klasik mimari adını verdiğimiz, şirketlere özgü konfigürasyonlara On-Prem denir. Genelde firmalar bu yapıları uçtan uca yönetecek kadar büyük BT ekipleri kurmak yerine şirketlerden belli uzmanlıklara sahip danışmanlarla çalışırlar. 2020 yılında özellikle pandemiyle beraber her ne kadar altyapı tarafında satışlar artmış olsa da On-Prem yapılarda küçülme de başladı. Bununla ilgili geçmişte yapılmış bir araştırma var -linkini aşağıya bırakıyorum- On-Prem yapıya sahip şirketlerin BT Yöneticilerinin büyük bölümü ya tamamen Cloud’a geçiş yapmış durumda ya da Hybrid çözümleri değerlendiriyor. Anket için tıklayın
Özelleştirme: Tam anlamıyla müşterinin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yapı dizayn edilebilir. Hangi üretici ile çalışacağı, hangi yazılımı ne şekilde ve nasıl kullanacağına müşteri karar verir. Gözle göreceği elle dokunacağı bir donanıma sahiptir. Bunun önemi sunucuların önünde çekilen selfie değil, şirkete özgü bazı uygulamaların barındırılacağı ortamı şirket standartlarında dağıtabiliyor olmaktır.
Sahip olmak ya da Kiralamak işte bütün mesele bu: On-Prem yapılarda lisanslama genelde OEM lisans adını verdiğimiz şekilde direkt donanıma lisanslanır veya kurum içerisindeki bir kişinin adına Perpetual adı verilen kalıcı lisanslar oluşturulur.
Güvenlik: Bu konu her ne kadar tartışmaya açık olsa da, şirket içerisinde kalan uygulamaların ve verilerin güvenliği daha güçlü bulunmaktadır. Sebebi ise, şirket içerisinde güvenliği sağlamaya yönelik ekstra uygulamaların kullanılabilmesi, loglanarak kimin nerede ne zaman ne yaptığının bilinmesi gibi. Teoride kalmasın bu konu, bulut şirketleri güvenliği sağlayabilmek adına bi dünya sertifika alıyorlar ve belli başlı denetimlerden geçiyorlar. On-Prem’de nasılsa elimizin altında diye düşünmeyin, güvenlik önlemlerinizi alın. Güvenlik iyidir.
İnternetsiz Yönetim: Cloud tarafında malum erişmeniz gereken bir konsol var ve bu konsola internet üzerinden erişiyorsunuz, on-prem’de ise sürekli elinizin altında internal networkde çalışan bir yapı olduğundan her an müdahale edebilirsiniz.
Kurulum: Uzun süren kurulum süreleri ne yazık ki On-Prem’in başının belasıdır. Her zaman istediğimiz gibi gitmeyebilir, 4 saatlik kurulum 14 saat sürebilir. Çözülmesi gereken bir sorunla karşılaşılabilir, versiyon uyumsuzluğu olabilir, hatta bazen fiziksel gerekçelerden dolayı bile zamanında tamamlanamayabilir. Test aşaması genelde uzun sürer vb.
Ölçekleme: Ne yazık ki ölçekleme kısmında bulut altyapıları kadar esnek olamıyor. Bunu örnekleyecek olursak, uygulamayı kullanan kullanıcı sayısının artması gereken bir durumda BT ekibinin elle kurulum yapması ya da donanımsa değiştirmesi gerekir. Benzer şekilde bir uygulamanın ya da donanımın güncellenmesi gerektiğinde de yine BT ekibinin bununla ilgili süreç başlatması gerekir hatta aylar süren bir satın alma süreci de mümkündür.
Yatırım: Evet ben bu işe giriyorum dediğiniz evrede ciddi bir yatırımla başlamanız gerekir ve genelde sunucu yatırımları 5+ yıl olarak hesaplanır (her yıl büyüme oranı da dahil edilerek). Bu da ilk etapta yüklü miktarda yatırım yapmanız gerektiği anlamına gelir. Eğer şirketin büyüme/küçülme oranı sabit değilse, her an satın alınacak veya bölge değişikliği yapacak bir kurum ise on-prem tamamiyle dezavantajdır.
Veri Kayıpları: Veri en kıymetli şeydir, şirketlerin bel kemiğidir. Veri kayıpları şirketlerin saygınlığını zedeler. Dikkat edin, birçok yedekleme/depolama işi yapan firma son 3 yıldır RANSOMWARE diye bağırıyor, sebebini merak ettiniz mi? En çok ransomware saldırısı on-prem yapılarda olur ve genelde yedekler yine aynı clusterdaki bir başka sunucu üzerine hatta aynı sunucu üzerine yedek alan (aslında snapshot alıyor) senaryolar da mevcut. Gerçek bir yedekleme, cluster yapısının dışında off-site bir backup site üzerine alınandır. Gel gelelim, bu minvalde hareket eden şirket sayısı sayılı. Cloud yapılarında ise sürekli olarak yedekleme yapıldığı için herhangi bir veri kaybı yaşamadan geri dönebilmeniz mümkün.
Denetimler: Eğer finans, sağlık veya buna benzer bir sektörde iş yapıyorsanız en büyük sorumluluklarınızdan biri kesinlikle endüstriyel standartlara uymaktır. Belirli aralıklarla denetimler geçirirsiniz ve bunların sonucunda birtakım para cezaları ile karşılaşabilirsiniz. Bunu önlemek için hem çok dikkatli olmanız lazım, sadece IT yöneticilerinin değil kullanıcılarınızın da, hem de dışarıdan danışman denetmen getirip denetim öncesi bir kontrol yaptırmanız gerekir ki bu da ayrı bir maliyettir.
IT Danışmanlığı: Her ne kadar içeride iyi bir ekibiniz olursa olsun, hiçbir zaman tam zamanlı bir uzmanı şirket bünyesinde barındıracak kadar bütçe ayırmazsınız. Bunun yerine 7-24 ya da ticket bazlı olarak danışmanlıklar alırsınız ki bunlar da ekstra maliyetlerdir. Cloud tarafında genelde aldığınız servisin içerisinde bir destek maddesi de olur, aynı şekilde Cloud danışmanlığı yapan firmalar da servislerinizin büyüklüğüne oranla ücretlendirme yaparlar ve genelde büyük meblağlar değildir.
Söz konusu ülkemiz olduğunda, her şeyden biraz almak alışkanlıklarımızdan biri. Aslında Cloud ile On-Prem arasındaki fark, hangisine ihtiyacınız olduğuyla ilgili. Biri diğerinden daha iyi veya daha kötü değil. Tam bu noktada Hybrid-Cloud devreye giriyor, iki tarafın da iyi yanlarını ortak noktada buluşturmak mümkün.
Anlık Ölçekleme: On-Prem kaynaklarınızın yetmediği durumda Cloud servisleri kullanarak dengeyi sağlayabilirsiniz. Halihazırda birçok üreticinin donanımı popüler Cloud sağlayıcıları ile entegre çalışıyor.
Daha Az On-Prem: Yukarıda bahsettiğim konulardan biri yatırım yaparken mevcut ihtiyacınızın üzerinde kaynağa sahip olmanız gerektiğiydi, çünkü her yıl donanım satın alarak stabilizasyonu sağlayamazsınız. Hybrid-Cloud tarafında ise şu mümkün, önemli ve sürekli kullanılan donanımları On-Prem’de tutun, değişkenlik gösteren kaynaklar için Cloud hizmeti alın.
Kurulumlara Harcayacağınız Maliyeti Düşürün: Her donanım yatırımı beraberinde kurulum ve bakım maliyeti getirir. Daha az donanım daha az kurulum ve bakım maliyeti demektir. Hatta tek seferlik bir alım yapıp kurulum aşamasını tamamladıktan sonra gerekirse Cloud’dan kaynak alıp, ihtiyacınız olmadığı durumda servisleri sonlandırarak mevcut kaynaklarınızdan devam edebilirsiniz.
Hız: Son birkaç yılın trendi haline gelen bir konu var ‘Agile’. Eğer gerçekten agile olmak istiyorsanız, hızlı çözümler üretmeniz gerekir.
Uyumluluk: Sahip olduğunuz donanım kaynakları o an ihtiyacınız olan gereksinimleri karşılamıyorsa, Cloud çözümüne giderek bu ihtiyaçları giderebilmeniz mümkün. Sonrasında kaynak kullanımı sürekliliğine göre gerekirse yeni nesil donanımlara yatırım yapabilirsiniz.
Uzaktan Erişmek: Herhangi bir erişim sorununuz yoksa istediğiniz noktadan On-Prem kaynaklarınızı yönetebilirsiniz, bunun için bir ara katman çözümüne ihtiyaç duymaz direkt olarak On-Prem ile entegre çalışan Cloud servisine bağlanarak bütün operasyonları tamamlayabilirsiniz. Bu konuda sorun yaşarsanız kaynaklarınıza internal network üzerinden erişerek bir krizin oluşmasını engellemiş olursunuz.
Güvenlik: Public Cloud kullandığınızda verilerinizin hangi veri merkezinde barındırıldığını bilirsiniz. Hybrid-Cloud tarafında ise bu konu değişkenlik gösterebilir, On-Prem kaynaklarınızın yeri bellidir ama Cloud kaynaklarınız genelde sabit olmayacağı için o an hangi bölge uygunsa orada barındırırsınız.
Operasyonel Maliyetler: Hibrit bir çözüm, en iyi özelliklerin harmanlandığı yapıdır aslında. Bu yüzden maliyetler ister istemez yükselir, en nihayetinde en güvenli, en ölçekli, en erişilebilir ve en esnek çözümleri tercih ediyorsunuz. Bu yüzden bir Cloud sağlayıcısı ile çalışırken ona taahhüt vermez, ne kadar ihtiyacınız varsa o an onu kullanırsınız, bu yüzden biraz maliyeti artışına sebep olur.
Sorumluluk: Cloud tarafında dedik ki daha az sorumluluk sahibi olursunuz, bütün işleri sağlayıcıya yüklersiniz. On-Prem tarafında ise her şey sizin üzerinizde olur ve ilgilenmeniz gerekir. Hybrid çözümde ise teknik olarak kendi veri merkezinizi kurmuş ve yönetmiş oluyorsunuz. Bu da beraberinde denetiminden tutun da güvenlik ilkelerine kadar tüm sorumluluğun sizde olması anlamına gelir. Aslında Hybrid-Cloud ile şirket-çapında bir Cloud sağlayıcısı oluyorsunuz ve büyük bir sağlayıcının sorumlulukları ne ise, sizin de aynı sorumluluklara sahip olmanız gerekiyor.
Elimden geldiğince konuları özetlemeye çalıştım. Bu yazıyı okuyanın aklına şu gelecektir, On-Prem kullansak her şey bize ait, Cloud kullansak uzun vadede maliyetleri yüksek, hybrid çözüme yönelsek bu sefer üst düzey bir yönetim ekibine ihtiyacımız olacak..ee biz hangisine yöneleceğiz?
İşte hangisine yöneleceğiniz konusunu sizden daha iyi kimse bilemez. Bu konuda işin uzmanı birinden danışmanlık alırsanız, size birtakım soruları sorarak uygun olan çözümü sizler için belirleyebilir. Bu her senaryoda geçerlidir. 3 ana başlıkta incelediğim konuyu internette araştırdığınızda şunu fark edeceksiniz ki herkes kendi çözümünü ön plana çıkarıyor. Bir not defteri alın, ihtiyaçlarınızı ve ihtiyacınız olmayanları belirleyin. Ama şunu asla unutmayın, öyle bir yol seçmelisiniz ki size vakit kazandırmalı.
Kendimden bir örnek vereyim; VDI projesi oluşturduğumda müşterilerimin bana ilk sorduğu soruların başında “kullanıcım kaç saniyede makinesine giriş yapar?” oluyor. Yani artık saatleri dakikaları geçtik, saniyeleri hesaplıyoruz.
Okuduğunuz için teşekkürler.